Kapalı gözlerim. Ellerim karanlığı desteklemek istercesine göz kapaklarımı zorluyor. Avuçlarımın terleyip göz bebeğime değin uzanan tuzlu tadı beynimin kıvrımlarına doğru ilerliyor.
Kör edici bir gürültü var etrafımda. Sessiz ve kalabalık. Kendimi kapatmak istiyorum tüm seslere, kişilere ama en çok da ışıklara.
Kapana kısıldım. Aklımın derinliklerinde bir labirentteyim ve içeride binlerce kapı var. Hangisine doğru ilerleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yok. Elimi atıp deniyorum bir iki tanesini ama hepsi asma kilitlerle mühürlenmiş.
Karanlığımın ortasında zifiri bir figür olmak istiyorum. Kimse görmeden ışıktan kaçabilirim belki. Belki de daha başka renklere böylece kavuşabilirim. Ya da sadece kopkoyu beyazıma.
Hıçkırıklarım içeride sessizce, kimse görmeden boğuyor beni. Büyüyor içim, bir bebeğin alışıldık sıkıntısı gibi. İçim büyürken ben büzüşüyorum sanki. İçe çekiliyorum, en derine, en karanlığa, en ıslak ve en yakıcı hislerime.
İzinsiz bir türkü kulağımdan bedenime doğru ilerliyor. Daha da ıslanıyor içimdeki deniz. Tuzlu su, topladığı çöp yığınıyla birlikte yüzüme vuruyor hıncını. Biri takılı kalıyor plastiklerin, saçlarımın arasında; dalgalar çekilirken evine, bir yabancıyla baş başa kalmak gibi ıssızlıkta. Yüzgeçlerine takılan poşetle yüzmeye çalışan yunuslar gibi çaresiz çırpınıyorum, kaçmak için, nefes almak için, el değmemişliğime ulaşmak için…
Sonra;
Gülümsüyorum dünyaya, hayatıma, geçmişime… Gülümsüyorum yıpratan tüm o yaşanmışlıklarıma, gülümsüyorum ki kıramasınlar beni bir daha pişmanlıklarım. Gülümsüyorum ki anlayamasın kimse ne kadar incinmiş olduğumu. Zaaflarımı göremesin kimse. Gülümseyerek bakıyorum geleceğime. Gerçek olmasa bile, umudum ve cesaretim varmış gibi yaşıyorum. Bir gün, ihtimallerin en azından, gerçek olması hayali içimde.